Bazı acılar için ağlamak yetmiyor. Konuşmadan konuşmak kabiliyeti geliştirdik. Çok güçlü. Ama o da yetmiyor. Birilerinin yazdıklarında içimizdeki o boşluğa denk gelecek cümleleri arıyoruz. Kendi kendimize tanımlayamıyoruz. Ben yapamıyorum en azından.

Afet karşısında dirençli olduğumu düşünürdüm. Annemin itirazlarını, benim yaşımdakilerin enkaz altında olduğunu söyleyerek savuşturan babamla, bilmem kaç km öteden 3-4 saat içinde battaniye ve erzak dolu tırla Yalova’ya yardıma gittiğimde, üniversiteye yeni başlamıştım. Küçük de değildim. Kimimizin -çok normal olarak- bakamadığı sahnelere, dinleyemediği seslere aşina biri olarak neremden acıdığımı bilmeyişimi anlayamıyorum. Göğüs kafesimden iterek, geri geri yürüten ele, içimdeki bi dünya kimlikten biri çıkıp bi’şey desin istiyorum. Demiyor kimse.

Geriye doğru 15 gün çok acı bir şekilde var ama garip bir şekilde yok. Gerçeklik algısı bir gidip bir geliyor. Bir yerlerim kırılmış, sıcaklığıyla anlamıyormuşum da bir şeylerin ucundan tutmaya çalışıyormuşum gibi. Bir yerlerimiz kırık olduğundan çadır bulamıyoruz koca ülkede, 7 gün sonra duyuyoruz Samandağ'ın hiç kuru gıda gitmeyen Türkmen köylerini. Gözlerimiz sulandığından bulamıyoruz çocukların isimlerini listelerde.

Günlük rutinlerime dönüşlerim var. Ama kısa kısa. Anlık. Anlık DM’ye bakıyorum mesela. Whatsapp gruplarıyla yazışıyorum. Bir an bir şeyler boyuyorum. Torna uzun iş mesela oturamıyorum. Biriyle telefonda konuşuyorum. İkimizin de tanımadığı, ortak bir arkadaşımızın arkadaşının tanıdığı teyitli birini, bölgede olan birimizden birinin tanıdığının tanıdığını güvenli boş bir aracını bulup güvenli bir alana nakletmeye çalışıyoruz. Çok karışık ilişki. Ama anlaşılıyor. Denk getirmesi zor bir zaman dilimi. Ama geliyor. Yemek yapamıyorum mesela. Ama bir şeyler yiyorum acıktığımda. Bir çok kişiye tam olarak geçmese de atlatacağımızı söylüyorum. Kendim de inanarak söylüyorum. Anlık da olsa. Kızıyorum bir an, kırılıyorum sonra. Anlık. Dönüp dönüp soruyorum.

Biz bunu niye yapıyoruz? Yıllardır sorulan soruların cevaplarını, neden yığın yığın enkazların başında alıyoruz biz? Bir köşede sinmişce. Bana dokunmayan yılanla ilk kez karşılaşmışcasına.

Yaptığımız her iş, eğitim ve fedakarlık ister. Bir canlının sorumluluğunu taşıyan her iş ise adanmışlık ister. Hiyerarşi basamaklarında yükseldikçe, tecrübenin, yetkinliğin, adanmışlığın artması beklenir. Bizler yetkinlik sorgulamayız. Güveniriz. Bazı makamların yetkin sahipleri olur. Biz onları sorgulamayız. Güveniriz. Onları sorgulamak başka makamların işidir. Onları da sorgulamayız. Güveniriz. Vatandaşız biz. Makamların, sahiplerinin yetkinliğini sorgulamak aklımıza gelmemelidir. Herkes işini ahlakla yapmalı, içimize kurtlar düşürülmemelidir. Olması gerekendir bu. Ama olmuş mudur?

Benden sağlık yöneticisi olmaz mesela. Bir koltuk gösterseniz, otur, telefonlara bak deseniz bakarım. Ama ilacı dakik verilmesi gereken hastanın halinden inlese de anlamam. İlacının verilmediğini düşünmem. Verildi mi sorusunu sormam. Verilmiştir, etkisini gösterir birazdan herhalde diye düşünürüm. Aşırı dozdan ölse, olmayan yetkinliğimle ‘vade’ derim. Ne diyeceğim, yetkinliğim çamur benim. Kurumakta olan kupanın en son ne zaman ıslatıldığını sorarım ben. Mutlaka sorarım. Her seferinde sırın bomesinin ölçülüp ölçülmediğini mutlaka sorarım. Hatalı çıkan ürünüm de kaderli değil, hatalıdır. Satılamaz. Hatalı bina da hatalı binadır. Satılamaz. Satılmamış mıdır?

Olmuyor. ‘Böyle yaşamak da  ölmek de olmuyor.’

İyiliği ve kötülüğü aynı anda yaşıyoruz. Aynı anda. Birileri yıkılacak evler yapıyor, birileri onları kaçırıyor, birileri yıkıntıların arasında yardım etmeye çalışıyor. Telefon rehberim, 8-10 ay sonra başıma bir şey gelse çekinmeden arayabileceğim bir sürü yabancıyla dolu. Ya da o benden bir şey istese boyun borcu gibi  yapacağım yabancılarla. Hayatımın hiç tanımadığım hayati insanları. Hiç tanımadığım. Deprem (bölge) gönüllü  x, yangın (bölge) gönüllü y, sel (bölge) z…... Birbirimizin umutlarını yokluyoruz. Sadece umudu olan insanlar değiliz artık. Azmini, yeteneğini paylaşan canlılarız. Paylaşılan bir azim, bir yetenek, bir ahlak eşittir bir umut, daha iyi yarınlar için. Tam olarak geçmeyecek ama , bu kez, bu kimliksiz dayanışmayla  ‘daha iyi geçecek’.


Dayanışmayla,

Zeliş 

Adresinizi alabilir miyiz ?
...
Nezaketen kırılan kargolar
...
a
Author
read more ⟶
Leave a comment
Note: HTML is not translated!